Buna rağmen bugüne kadar, farklı kriterler esas alınarak ayrı şekillerde tanımlandığı da bir gerçek. “Doğrudan yabancı sermaye yatırımı yaparak birden fazla ülkede gelir getiren aktif değerlere sahip olan ve/veya bunları kontrol eden, dolayısıyla kaynak ülke dışında mal ve hizmet üreten, uluslararası üretim yapan firma” ya da “bir ana merkez ile ona bağlı çeşitli ülkelerde üretimde bulunan, yöneticileri farklı ülke vatandaşı olan ve ana merkezin denetimi altındaki şubelerin oluşturdukları bir bütün” tanımları bunlardan bazıları. Yapılan tanımlarda şirketin sahipliliğinin en az iki ülkeye ait olması ve şirketin yönetim kadrosunun değişik ülke yöneticilerinden oluşmasının önemi belirtiliyor.
Biraz geçmişe gidersek… Uluslararası Ticaret Odası’nın 1969’da İstanbul’da toplanan 22’nci Kongre Raporuna göre, “bir uluslararası işletmenin yabancı ülkelerdeki üretimi, toplam üretiminin en az yüzde 25-30’unu geçtiği zaman, veya üretim bilinmiyorsa, yabancı ülkelerdeki kârla toplam kârların önemli oranına, veya bunlar da bilinmiyorsa yabancı ülkedeki personeli toplam personelin önemli bir oranına ulaştığı zaman, bu işletmeye ‘çok uluslu işletme’ deniyor.
Neden bundan bahsettiğimize gelince. Son yıllarda küresel ölçekte ekonomik entegrasyonun artması, piyasa ekonomisinin etkisini dünyanın her yerinde artırması ve uluslararası ticaret ve finansal faaliyetlerde yaşanan serbestleşme ile birlikte çok uluslu şirketlerin önemi ve etkisinin de hızla arttığını söylemek mümkün. Öyle ki günümüzde çok uluslu şirketler, ulusal ticaretin belirlenmesinde ve uluslararası politikalarda hiç olmadığı kadar etkin rol alıyor. Hal böyle olunca şu sonuca varmak da artık zor değil: Bu şirketler, hükümetler ve uluslararası kurumlarla birlikte, dünya ekonomisini belirleyen ana aktörlerin başında geliyor.
8 Başlıkta
•Çok uluslu şirketlerin oluşturduğu ekosistem
Bugüne gelirsek… UNCTAD “2022, Dünya Yatırım Raporu”na göre, COVID-19 salgınının ilk yılında, 1 trilyon doların altına düşen küresel doğrudan yabancı yatırım akışları, 2021 yılında yeniden yükselişe geçti ve yüzde 64 artarak 1,58 trilyon dolara ulaştı.
Elbette tablo sadece rakamlardan ibaret değil. Çok uluslu şirketlerin aldıkları sorumluluklar gerçekten çok boyutlu. Bu da bu şirketlerin, dokundukları ekosistemin büyüklüğünü dikkate alarak hareket etmeleri gerekiyor. İşte bu ekosistemin büyüklüğünü ve etki alanlarını 8 ayrı başlıkta tanımlayabiliriz
•İstihdamda Glokalleşme: Çokuluslu şirketler, faaliyet gösterdikleri ülkelerde önemli miktarda istihdam sağlayarak, ekonomik büyümeyi destekliyor. Bulundukları yerlerin kültürünü bilen yerel işçileri işe alarak, yerel halkın talepleri konusunda da geribildirimler sağlayabiliyorlar. Aynı şekilde asıl faaliyet olanı bölgeden know-how ve çalışan transferi sağlayarak, çok kültürlü bir iş yapış biçimine de imza atabiliyorlar.
•Yatırım ve Sermaye Akışı: Bugün tüm dünyada gelişmekte olan ülkeler daha fazla sermaye çekebilmek için yabancı şirketlere teşvik edici politikalar uygulayarak, ülkelerine yatırım yapılmasını teşvik etmekte. Bunun yanı sıra çok uluslu şirketlerin varlığı, teknik uzmanlığı ve yabancı piyasalara erişimi de beraberinde getirirken, yeni iş alanlarının oluşmasını sağlıyor. Doğrudan yabancı yatırımlarla ülkelerin ekonomik büyümesine katkıda bulunurken, aynı zamanda, yerel pazarlara yatırım yaparak üretim tesisleri kuruluyor, teknoloji transferi gerçekleşiyor ve yerel tedarik zincirlerinin gelişimine önemli katkılar sağlanıyor.
•İhracat ve İthalat: Çok uluslu şirketler, üretim ve hizmetlerini farklı ülkelere ihraç ederken, aynı şekilde farklı ülkelerden mal ve hizmet ithal ediyor. Bu etkileşim, uluslararası ticaretin canlı kalmasını sağlarken, ülkeler arasında ekonomik entegrasyonu artırıyor.
•Ar-Ge, İnovasyon ve Teknoloji transferi: Teknoloji transferinin en önemli aktörü konumunda olan bu şirketler, sermaye ve teknoloji yoğun sektörlere yaptıkları yatırımlar yoluyla faaliyet gösterdikleri ülkelerin rekabet gücünü ve dolayısıyla refah düzeyini önemli ölçüde belirleyebiliyor. Yeni teknolojilerin ve inovatif yeniliklerin yayılmasını teşvik eden bu şirketler, yerel şirketlere ve çalışanlara teknik bilgi, eğitim ve teknoloji transferi yaparak yerel ekonomilerin gelişmesine katkıda bulunuyorlar.
Ar-Ge (Araştırma ve Geliştirme) faaliyetlerine büyük yatırımlar yapmalarının sonucu olarak, yeni ürünler, süreçler ve teknolojiler geliştirilmesinde önemli bir rol üstlenmeyi sürdürüyorlar. Sırf bu transfer bile, küresel ölçekte yenilikçilik ve rekabetin artmasına katkıda bulunuyor.
•Çevresel Etkilerin Yönetimi: İçinde bulunduğumuz “sürdürülebilirlik” dönemi, çok uluslu şirketlerin özellikle çevresel etkileri azaltmaya yönelik aksiyon ve tedbirlerini uluslararası düzeye taşımaları açısından kritik. Bu şirketler, enerji verimliliği, su tasarrufu, atık yönetimi ve karbon salınımının azaltılması gibi alanlarda faaliyet gösterdikleri ülkeye önemli bir örnek teşkil ederken, bu kapsamdaki uygulamaların da globalleşmesine öncülük yapıyorlar.
•Sosyal ve Ekonomik Kalkınmaya Katkı: Faaliyet gösterdikleri bölgelerde sosyal ve ekonomik kalkınmayı destekleyen çok uluslu şirketler, istihdam yaratma ve yerel tedarik zincirlerine dahil olmanın yanı sıra eğitim ve yetenek geliştirme başta olmak üzere sosyal kalkınmaya önemli katkılar sağlıyor.
•Küresel Değer Zinciri ve İş birlikleri: Çokuluslu şirketler, küresel değer zincirlerinin en önemli parçası olarak, tedarikçiler ve diğer paydaşlar arasında iş birliği kültürünün kurulmasında aktif rol oynuyor. Sürdürülebilirlik ilkelerine dayalı değer zincirleri oluşturarak, tüm paydaşların çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik hedeflerine katkıda bulunmaları da mümkün oluyor.
•Projelere Yatırım ve Finansman: Sürdürülebilirlik odaklı projelere yatırım yaparak ve finansman sağlayarak sürdürülebilir kalkınmaya destek oldukları gibi yenilenebilir enerji, temiz su, eğitim, sağlık gibi alanlara yapılan bu yatırımlar, yerel toplulukların ve ülkelerin sürdürülebilir kalkınmasını da teşvik ediyor.
3 kıtada, 30 ülkedeyiz
30 yıllı aşkın tecrübesiyle, inşaat, gayrimenkul, sağlık, enerji ve petrokimya alanlarında, uluslararası ölçekte ana müteahhit ve yatırımcı olarak faaliyetlerini sürdüren Rönesans Holding olarak; 2022 ENR verilerine göre dünyanın 24’üncü Avrupa’nın 8’inci en büyük uluslararası müteahhitlik şirketiyiz. Bizim için daha önemlisi, 3 kıtada 30’a yakın ülkeyi kapsayan geniş bir coğrafyada uluslararası iş yapabilme yeteneğimiz.
Dünyanın farklı coğrafyalarında geleceğin yapılarını inşa etmeye devam ederken, en büyük önceliğimiz, insana değer katmak, sürdürülebilir bir geleceği odağımıza almak.
Faaliyetlerimize uluslararası standartlarda kurumsal yönetim, müşteri memnuniyeti, sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumluluk anlayışı ile yön veriyoruz. Yenilikçi işlere imza atarak evrensel rekabet ilkeleri içinde kalıcı olmayı ve sürdürülebilir büyümeyi öncelikli buluyoruz.
Türkiye’de bugüne kadar ortaklarımız ile birlikte toplam 7.2 milyar Euro büyüklüğünde yatırım hayata geçirdik. Ortakları arasında Dünya Bankası Grubu’nun üyesi International Finance Corporation’ın (IFC) yer aldığı Rönesans Holding; sahip olduğu bilgi, yetkinlik ve ileri teknolojiyle faaliyet gösterdiği her ülkede yenilikçi işlere imza atıyor.
Rönesans Holding gerçekleştirdiği projelerde Türkiye ve dünyadan çok sayıda mühendislik firması ve üniversite ile yakın iş birliği içinde çalışıyor, uzman olduğu alanlara dahi geri bildirimler alarak gelişmede süreklilik sağlıyor.
Hedefimiz; Rönesans Holding’in inşaat sektöründe dünyanın en büyük 10 kuruluşu arasında yer almasını sağlarken, daha iyi bir dünya için, insanı odağımıza alarak ve küresel bir şirket olarak sorumluluk bilinciyle çalışmalarımıza devam etmek.